KAPAT
Hukuki Yazılar

Hukuki Yazılar

Mirasçının açtığı ortaklığın giderilmesi davasında, hâkim imkân varsa taşınmazlardan her birinin tamamını bir mirasçıya vermek suretiyle paylaştırmayı yapar. Mirasçılara paylaştırma yapılırken şayet taşınmazların değerleri arasında fark varsa bu farkın para olarak ödenmesi yoluyla miras payları arasında denkleştirme sağlanır.

Elbirliği halinde mülkiyet ancak mal devredildiğinde, topluluk dağıldığında veya paylı mülkiyete geçildiğinde sona ermektedir. Elbirliği ile mülkiyette paylaştırma, diğer bir ifadeyle ortaklığın giderilmesi ise, dava yolu dâhil aksi belirlenmemişse kural olarak paylı mülkiyet hükümlerine göre yapılmalıdır.

Ortaklığın giderilmesi davalarında malın paylaşımının istenmesi halinde öncelikle taşınmazın miktarı, pay ve paydaş durumu ve imar mevzuatı çerçevesinde bölünmesinin mümkün olup olmadığı araştırılmalıdır. Mevcut şartlara göre taşınmazın/taşınmazların paylaşımı mümkün ise fen bilirkişisine taksim projesi düzenlettirilir ve mahkeme tarafından projedeki bölümlerin hangi paydaşa verileceği konusunda tarafların anlaşmasına göre veya anlaşma sağlanamadığı durumlarda kura çekilerek hüküm tesis edilmektedir

Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması suçu, TCK’nın Topluma Karşı Suçlar başlıklı Üçüncü Kısmının, Bilişim Alanında Suçlarına ayrılan onuncu bölümünde, 245. maddesinde düzenlenmiştir.

İnternet siteleri ve uygulamalar üzerinden dolandırıcılık faaliyetleri her geçen gün artıyor. Sosyal medya platformları ile illegal kumar ya da bahis mecraları üzerinden gerçekleştirilen suçlarda büyük bir artış yaşanmaktadır. 

Son dönemde “Banka hesabınızı kiralayın, binlerce lira kazanın” mesajları çoğaldı. Fakat ısrarla belirtmek gerekir ki böyle bir kazanç yasal olarak sorun olmaktadır. Nitekim banka hesabı kiralayan kişiler kötü niyetli olarak sizlerin banka hesabınızla birtakım illegal faaliyetlere girişerek haksız kazanç elde etmekte ve insanları dolandırmaktadır. Bu nedenle size ait banka hesabına gelen paralar da suçtan kazanılmakta ve en önemlisi suçtan elde edilen bu gelir sizlerin banka hesabınızda yer alması nedeniyle sizler de suça karışmış olarak anılacak ve şüpheli yahut sanık sıfatı alacaksınız. Bu nedenle kimseye banka hesabınızı kiralamayın  yahut banka hesabınız üzerinden komisyon ile kazanç vaadedenlere aldanmayın. 

Bu kadar illegal sürecin sonunda kaynağı belli olmayan ya da dolandırıcılık ile elde edilen bu paralar tespit edildiğinde, maalesef dolandırıcılar yerine hesap sahibine ulaşılıyor ve bu yasa dışı süreç ile hiç alakası olmayan vatandaşlar uluslararası illegal bir para trafiğinin ya da dolandırıcılık olaylarının baş şüphelisine dönüşüyor.

 

6136 Sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkındaki Kanunda, ateşli silah ve mermilerin bulundurulmaları ile ilgili hükümler açıkça belirtilmiştir. Ateşli silahlar ve mermilerin bulundurulması, taşınması ve kullanılması suçu ise 6236 Sayılı Kanun’un 13. maddesinde düzenlenmiştir. 6136 sayılı kanuna göre suç teşkil eden unsurlar; ruhsatsız silah veya mermi bulundurma, ruhsatsız silah veya mermi taşıma, ruhsatsız silah veya mermi satın alma, bulundurma ruhsatlı silah veya diğer aletleri taşıma, bıçak veya diğer aletleri veya benzerlerini satmak, satmaya aracılık etmek, satın almak, taşımak veya bulundurmak suçlarıdır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun ikinci kısmının dördüncü bölümünde 299. maddesi ve devamında kira sözleşmesine ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Kira sözleşmesi başlığı altında birinci ayırımda “Genel Hükümler”, ikinci ayırımda “Konut ve Çatılı İşyeri Kiraları”, üçüncü ayırımda “Ürün Kirası” olmak üzere üç ayırım bulunmaktadır. Borçlar Kanunu’nun 299. maddesinde öncelikle kira sözleşmesinin tanımına yer verilmiştir. Bu tanım uyarınca “Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.”

Devre mülk rejimi Kat Mülkiyeti Kanununa 10/6/1985 tarih ve 3227 sayılı kanunla 9. madde eklenmek suretiyle düzenlenmiştir. Bu rejim daha ziyade tatil yörelerindeki gayrımenkuller için düşünülmüştür.

Devre mülk hakkının dönem süresi, devir ve teslimi ile istifade şekil ve usulleri, yöneticilerin seçimi ile hak ve sorumlulukları, büyük onarım için ayrılacak dönem, bakım masrafları gibi hususlar, bütün hak sahipleri tarafından imzalanarak resmi senede eklenecek ve tapu kütüğünün beyanlar hanesinde gösterilecek devre mülk sözleşmesinde belirtilir. Devre mülk sisteminin hukuki niteliği, müşterek mülkiyet ve bu mülkiyet hakkı üzerinde tesis edilen bir irtifak hakkı olarak ortaya çıkmaktadır. Mesken nitelikli bir taşınmaz üzerindeki müşterek malikler arasında kurulan irtifak hakkı ile her devre mülk maliki, devre sırası gelen diğer devre mülk maliki, paydaşın yararlanmasına katlanma yükümlülüğü altına girmektedir.

Yatırım, belirli bir kaynağın ya da değerin, gelir sağlamak amacıyla kalıcı bir biçimde kullanılmasıdır.

Yatırım harcamasının sonucunda ortaya çıkan yatırım, orta ve uzun dönemde getiri sağlamaya devam eder.

Dar anlamda yatırım, yatırım mallarının satın alınması şeklindeki yatırım harcamasıdır. Geniş anlamda ise verimliliğin artırılması amacıyla insan kaynaklarına yapılan harcamalar da yatırım olarak kabul edilmelidir.

Yatırımcılar genellikle daha riskli yatırımlardan daha yüksek getiri beklerler. Düşük riskli bir yatırım yapıldığında, getiri de genellikle düşüktür. 

Tapu sicili sisteminde, taşınmazların kaydı yapılırken her taşınmaza bağımsız bir sayfa açılır. Buna ayni yöntem adı verilir. Taşınmaz için açılan bu bağımsız sayfaya o taşınmaza ilişkin bütün özellikler, taşınmazın yüzölçümü, sınırları, maliki, taşınmaz üzerinde mevcut olan sınırlı ayni haklar yazılır.

Tapu sicilinin en önemli işlevi taşınmazlar üzerindeki ayni hakları açık ( aleni ) hale getirmektedir. Bu esas, Türk Medeni Kanunu’nun ( TMK. ) 997. maddesinde ( m. ) “Taşınmazlar üzerindeki hakları göstermek üzere tapu sicili tutulur” denilmek suretiyle çok açık bir şekilde ifade edilmiş olmaktadır. Tapu sicilinin açık ( aleni ) olması neticesinde hukuken korunmaya değer bir menfaatinin varlığını ispatlayan herkes tapu sicili kayıtlarını inceleyebilir, aynı esas çerçevesinde hiç kimsenin tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri sürmesi mümkün değildir ( TMK. m. 1020 ).

Tapu siciline kayıtlı bir taşınmaz üzerinde ayni hak kurulması, devri ve sona erdirilmesi kural olarak tapu siciline yapılacak geçerli bir tescil veya terkin işlemi ile gerçekleştirilebilmektedir. Ancak, tescil veya terkinin kendisinden beklenen kendisinden beklenen sonucu yaratabilmesi için geçerli bir hukuki sebebe dayanması şarttır. Geçerli bir sebebe dayanmayan tescil veya terkin işlemi taşınmaz üzerindeki ayni hakkın durumunu da etkilemez; böyle bir durumda gerçek hak sahipliğinde herhangi bir değişiklik meydana gelmez. Tapu sicilindeki bir kaydın gerçekliği yansıtmayıp, sadece şekli bir değer taşıması ya da bu kaydın hukuki değerini tamamen yitirmesi halinde ise tapu sicilinin, kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirmesi imkanı ortada kalkar, bu durum ise hak sahiplerinin zarara uğraması ve tapu siciline güvenin ortadan kalkması gibi bir çok olumsuz durumun meydana gelmesine yol açabilir.

Tapulu ya da tapusuz taşınmazlara el atmaların önemli bir bölümü, yapı yapmak, ağaç dikmek veya kendi taşınmazı üzerine yaptığı yapıyı komşu taşınmaza taşırmak suretiyle gerçekleştirilmekte olup, bundan dolayı el atmanın önlenmesi davası ile muhdesatın yıkılması veya sökülmesi istenmektedir.

Bir arazideki yapıda, taraflar arasında geçerli bir hukuki ilişki bulunmaksızın arazi malikinden başka bir kişiye ait malzemenin kullanılmış olması durumu “haksız yapı” olarak nitelendirilmektedir. Haksız yapı durumunda malzemenin mülkiyeti kendiliğinden arsa sahibinin mülkiyetine geçecek olup, taraflar arasındaki uyuşmazlığın: Yapının kaldırılması, Yapının kaldırılmaması ve buna karşılık malzeme malikine tazminat verilmesi, Arazinin tamamının veya bir kısmının mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi veya Malzeme maliki lehine üst hakkı tanınması olmak üzere, farklı şekillerde çözümlenmesi mümkündür.

Arazi malikinin haksız yapının kaldırılmasını talep edebilmesi için yapının, rızası olmaksızın meydana getirilmiş olması ve yapının kaldırılmasının aşırı zarara yol açmayacak olması şarttır.

Yapının kaldırılmasının aşırı zarara sebebiyet verip vermeyeceği, somut olayın bütün özelliklerinin göz önünde bulundurulması suretiyle hâkim tarafından takdir edilecektir.

Konuya ilişkin hükümleri aşağıya aktardıktan sonra haksız yapı ve taşkın yapı nedeniyle yıkım davasını inceleyeceğiz.

Günümüzde iyi bir şehir planlamasının teşkil ettiği önem çok daha fazladır. Devletler, bu önem doğrultusunda kendi yasal mevzuatlarına farklı idari ve cezai maddeler koyarak, yapılaşma sürecinin belirli kontrol ve izin aşamalarına bağlı olarak gerçekleştirilmesini amaçlamışlardır.

Ne yazık ki Türkiye’de kamu hizmet binaları da dahil, ülkemizdeki binaların büyük bir kısmı yapı ruhsatiyesi olmadan inşa edilmiştir.

Ayrıca ülkemizdeki plansız yapılaşmanın sonucu olarak yerleşim bölgelerinin içerisine serpiştirilmiş olarak çeşitli üretim atölyeleri ve sınai tesislerin ruhsatsız olarak faaliyette bulunduğu bir gerçektir.

Ülkemizde de bu anlamda yapılan yasal düzenlemeler neticesinde, kişiler ev inşa ettirmeden önce gerekli mercilere başvuruda bulunarak izin almalı ve inşaat faaliyetlerine ancak bu izin sonrasında başlamak zorundadır. Aksi halde Türk Ceza Kanunu bakımından kişilerin veya şirketlerin bir takım hukuki ve cezai sorumlulukları doğabilecektir.

Önemle belirtmek gerekir ki İmar kirliliğine neden olma suçunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması hükümleri uygulanmaz.

Israrlı takip suçunun oluşabilmesi için, ısrarlı bir şekilde fiziken takip etmek ve yine ısrarlı bir şekilde haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak suretiyle mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olunması gerekmektedir.

Israrlı takip suçunu ve cezasının mevcut olduğu maddenin gerekçesine göre bu düzenlemenin amacı, mağdurun maddi ve manevi kişiliğine veya vücut bütünlüğüne yönelik daha ağır fiiller ortaya çıkmadan önceki aşamada ısrarlı takip fiillerinin orantılı bir yaptırıma bağlanmasıdır. Yine gerekçeye göre düzenlemenin hedefi, özellikle kadına yönelik şiddet içeren suçlar işlenmeden önce ısrarlı takip fiilleriyle etkin mücadele edilmesi ve mağdurların korunmasıdır

TCK’nın 123/A. maddesinde farklı bir özellik aranmadığından suçun faili herhangi bir kimse olabilir. Israrlı takip suçunun ortaya çıkışı, bizatihi kadına yönelik erkek şiddetinin bir ürünü olsa da bu suçun temel şekli özgü suç değildir. Nitelikli haller bakımından ise farklı bir durum söz konusudur.

Israrlı takip suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Fakat belirtmek gerekir ki ısrarlı takip suçu uzlaşma kapsamında değildir (CMK md 253/3).

Evlilik birliğini sona erdiren sebeplerden biri Medeni Kanunu'muzun 161 ve 166. maddeleri arasında düzenlenen boşanmadır. Boşanma, eşler hayattayken, Türk Medeni Kanunu'nda öngörülmüş olan bir sebebe veyahut birden fazla sebebe dayanarak, eşlerden birisinin açacağı dava sonucunda taraflara arasındaki mevcut evlilik birliğine hakim kararı ile son verilmesi olarak tanımlanmıştır.

Boşanma davası açmadan önce boşanma avukatlarından hukuki danışmanlık alınmasında büyük bir fayda bulunmaktadır. Nitekim boşanma davasının hukuki ve mali sonuçları bulunmaktadır. Bu sonuçlar gerek maddi manevi tazminat gerek ziynet alacağı gerek mal rejimi hukuku alanında ortaya çıkmaktadır. 

Taraflar arasında çekişmeli bir boşanma davası görülebileceği gibi bazen taraflar ortak iradeleriyle anlaşmalı olarak da boşanabilmektedirler. Bu halde hukukumuzda çekişmeli olarak boşanılabileceği gibi anlaşmalı olarak da boşanmak mümkündür.

Boşanma davalarında mevcut bir durumun ortadan kaldırılması istendiği için boşanma davaları yenilik doğuran davalardan sayılmaktadır.

Ecrimisil sözcüğünün anlamı “Bir malın kullanılmasından doğan menfaatin para ölçüleriyle takdiri (kira bedeli tayin edilmeden bir yerin kiralanması halinde vasıf, mevki ve kullanma tarzı bakımlarından kiralanan yere benzeyen yerlerin kira bedelleri o yerin de ecrimislidir."

1938 tarihli Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu kararında ise haksız işgal; “Fuzulî işgal denilen şeyin hukukî bakımdan mahiyeti bir hakka, zımnî veya sarih bir akte müstenit olmaksızın gayrin malını izinsiz ve rızasız işgal veya istimal etmekten veyahut başkasının zilyetliğini gasp ve ona tecavüz eylemekten ibarettir. O gayr veya zilyedin bundan mutazarrır olup olmaması müsavidir. Medenî ve Borçlar Kanunu’nda bu tabir aynen kullanılmamakta ise de diğer bazı kanunlarımızda gayrimenkulun haksız ve sahibinin izni ve rızası olmaksızın işgal ve istimaline ıstılah olarak yer almaktadır, yani (fuzulî işgal) elyevm gayrimenkuller hakkında kanunî bir tabirdir.” olarak tanımlanmıştır.

Haksız işgalin önlenmesi taleplerinin temelinde var olan hak mülkiyet hakkıdır. Davacı zilyedi ve maliki olduğu taşınmazı, taşınmazın gasp edilmesi nedeniyle kullanamayan malikin haksız işgalin önlenmesi davası açabileceği konusunda herhangi bir şüphe yoktur. Aynı şekilde sınırlı ayni hak sahipleri de haksız işgalin önlenmesini talep edebilir . Herhangi bir hakka dayanmaksızın sadece zilyetlik sebebi ile taşınmazı kullanan zilyetlerin ise, “zilyetliğin tamamen gasp edilmiş olması halinde” söz konusu davayı ikame edemeyeceği, bu durumda ikame edilecek davanın “zilyetliğin iadesi” davası açılabileceği de ortadadır. 
 

ARA
WHATSAPP