Miras hukuku, bir kimsenin ölümüyle birlikte geride bıraktığı malvarlığının (terekenin) kimlere ve hangi oranlarda intikal edeceğini düzenleyen hukuk dalıdır. Bu kapsamda, murisin (miras bırakanın) ölüm anında, onun malvarlığı üzerinde hak sahibi olacak kişilerin belirlenmesi miras hukukunun temel amaçlarından biridir. İşte bu noktada karşımıza çıkan en önemli kavramlardan biri de **"yasal mirasçılık"**tır.
Yasal mirasçılık, miras bırakanın herhangi bir ölüme bağlı tasarrufta (vasiyetname veya miras sözleşmesi) bulunmaması veya bu tasarrufların tamamının geçersiz olması hâlinde, mirasın kime ve nasıl geçeceğini düzenleyen kanuni bir sistemdir. Bu sistem, Türk Medeni Kanunu’nda açıkça belirtilmiş olup, kimlerin hangi koşullarda ve ne oranda mirasçı olacağı ayrıntılı biçimde düzenlenmiştir.
Yasal mirasçılık sistemi, kan hısımlığına, evlatlık ilişkisine, sağ kalan eşin durumuna ve bazı istisnai hâllerde devletin mirasçılığına dayanır. Söz konusu sistem, "zümre sistemi" adı verilen bir ilkeye göre işler ve kanun koyucu tarafından önceden belirlenmiş mirasçılık sırasına dayanır. Bu yönüyle yasal mirasçılık, murisin iradesine gerek kalmaksızın, objektif ve soybağına dayalı bir miras paylaşımı sağlar.
Kanuni mirasçılık, bir kimsenin ölümü (murisin ölümü) hâlinde, onun malvarlığının, Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) öngördüğü hükümler doğrultusunda belirli kimselere geçmesini ifade eder. Miras bırakanın (murisin) herhangi bir vasiyetname veya miras sözleşmesi ile başka bir tasarrufta bulunmadığı hâllerde, miras, kanunda belirtilen mirasçılar arasında paylaştırılır. Bu nedenle, kanuni mirasçılık iradi (atanmış) mirasçılığın yokluğunda ya da belirli sınırlar içinde devreye girer.
Kanuni mirasçılık esasları TMK’nın 495-501. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, miras bırakanın kan hısımları, eşi ve bazı hâllerde devlet mirasçı olarak kabul edilmektedir.
Kanuni mirasçılar; kan hısımları, evlatlık ve altsoyu, sağ kalan eş ve bazı özel durumlarda devlettir. Kanuni mirasçılık, sistematik olarak “zümre sistemi”ne göre düzenlenmiştir.
Kan hısımları, muris ile aralarında soybağı bulunan bireylerdir. Türk Medeni Kanunu’na göre kan hısımları üç zümreye ayrılır:
Birinci zümre: Miras bırakanın altsoyu (çocukları, torunları). Altsoy mirasçı olduğunda, diğer zümreler mirasa katılamaz.
İkinci zümre: Anne ve baba ile bunların altsoyudur (kardeşler, yeğenler). Birinci zümreden kimse yoksa devreye girerler.
Üçüncü zümre: Büyük anne ve büyük baba ile bunların altsoyudur (amca, hala, dayı, teyze). Üst zümrelerin bulunmaması hâlinde mirasçı olurlar.
Zümre sistemi, öncelik ve halefiyet ilkeleri doğrultusunda işler (aşağıda detaylandırılacaktır).
TMK m. 500 uyarınca, evlatlık, evlat edinene ve onun hısımlarına kan hısımları gibi mirasçı olur. Ancak evlat edinen, evlatlığın kendi hısımlarına mirasçı olmaz. Bu düzenleme sayesinde evlatlık, hem biyolojik ailesinin hem de evlat edinenin mirasçısı olabilir.
Sağ kalan eş, kanuni mirasçılar arasında özel bir statüye sahiptir. Eş, zümre sistemine dâhil değildir; her durumda, zümre ile birlikte veya tek başına mirasçı olabilir.
zümre ile birlikte: mirasın 1/4'ü
zümre ile birlikte: mirasın 1/2'si
zümre ile birlikte: mirasın 3/4’ü
Hiçbir zümre yoksa: mirasın tamamı
Ayrıca mal rejimi tasfiyesi ile karıştırılmamalıdır; sağ kalan eşin payı miras payıdır.
TMK m. 501’e göre, hiçbir mirasçısı bulunmayan kişilerin mirası devlete geçer. Bu durumda miras, Hazine tarafından temsil edilen Devlet adına resen tescil edilir. Devletin mirasçılığı özel hukuk kişisi gibi değil, kamu tüzel kişisi olarak gerçekleşir.
Zümre sistemi, kan hısımları arasında mirasçılığı belirlemede kullanılan temel yöntemdir. Bu sistem, öncelik sırasına ve soybağına dayanır. Aşağıda sistemin temel ilkeleri ele alınmıştır:
Her zümre, kendisinden sonra gelen zümreye üstün gelir. Üst zümrede tek bir kişi dahi varsa, alt zümredeki bireyler mirastan pay alamazlar. Örneğin; murisin çocuğu varsa, kardeşi mirasçı olamaz.
Aynı zümrede, en yakından en uzağa bir sıra izlenir. Örneğin, anne-baba sağ ise kardeşler mirasçı olamaz. Ancak anne ya da baba ölmüşse, ölenin payı kendi altsoyuna geçer.
Bir zümredeki mirasçılardan biri ölmüşse, onun payı kendi altsoyuna (çocuklarına) geçer. Bu duruma "yerine geçme" veya "halefiyet" denir. Örneğin, murisin oğlu ölmüşse, torunu onun yerine geçer.
Aynı derece ve zümredeki mirasçılar mirastan eşit pay alırlar. Bu ilke, çocuklar arasında veya kardeşler arasında ayrım yapılmamasını sağlar.
Üst soy kalmadığında, altsoy yerine kardeşler ve onların çocukları mirasçı olur. Zümre yukarıdan sona erdiğinde, miras yatayda genişleyerek yanda bulunan yakınlara geçer (örneğin dayı, amca gibi).
Saklı paylı mirasçılar, miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarıyla bile miras hakkı ellerinden alınamayacak olan kişilerdir. TMK m. 505-506 kapsamında saklı paylı mirasçılar:
Altsoy (çocuklar, torunlar)
Ana ve baba (yalnızca altsoy yoksa)
Sağ kalan eş
Bu kişiler için kanun, belirli bir oranda miras hakkı ayırmıştır ve miras bırakan bunu ortadan kaldıramaz.
TMK’ya göre saklı pay oranları şu şekildedir:
Altsoy için: yasal miras payının yarısı
Ana ve baba için: yasal miras payının dörtte biri
Sağ kalan eş:
Altsoy ile birlikte: yasal payın dörtte biri
Diğer zümreler ile birlikte: yasal payın yarısı
Tasarruf oranı, miras bırakanın saklı pay dışında kalan mirası üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği oranı ifade eder. Saklı paylar düşüldükten sonra kalan kısım, vasiyetname ya da miras sözleşmesi ile istenilen kişilere bırakılabilir.
Örnek: Murisin geriye yalnızca 1 çocuğu kalmışsa, tasarruf oranı mirasın %50'sidir. Diğer yarısı çocuğun saklı payıdır.
Miras paylaşımı, mirasın kanuni ya da atanmış mirasçılar arasında fiilen bölünmesi sürecidir. Paylaşım sırasında:
Mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti söz konusudur.
Her mirasçının belirli bir oranı bulunur; ancak fiilen bölüşüm yapılmazsa, tamamı ortak mal kabul edilir.
İsteyen mirasçı, izale-i şuyu (ortaklığın giderilmesi) davası açabilir.
Paylaşımda, miras bırakanın sağlığında yaptığı kazandırmalar (hibe, bağış) ve saklı pay ihlalleri de dikkate alınır.
Kanuni mirasçılık, murisin ölümünden sonra malvarlığının hangi esaslara göre kimlere geçeceğini belirleyen temel hukuk düzenlemesidir. Türk Medeni Kanunu, bu düzenlemeyi zümre sistemi ve saklı pay ilkeleri ile oldukça sistematik bir şekilde oluşturmuştur. Bu kapsamda mirasçıların sıralaması, hakları, öncelikleri ve oranları kanun tarafından açıkça belirlenmiştir. Ancak uygulamada mirasın paylaşımı, saklı pay ihlalleri, mirastan mal kaçırma gibi pek çok uyuşmazlık ortaya çıkabildiğinden, bu süreçlerin bir avukat eşliğinde yürütülmesi mirasçıların menfaatine olacaktır.