Tıp bilimi, insan sağlığını korumak ve hastalıkları tedavi etmek gibi hayati öneme sahip işlevlere sahiptir. Ancak bu süreçte hekimlerin gerçekleştirdiği tıbbi müdahaleler, kimi zaman hasta açısından olumsuz sonuçlara yol açabilmektedir. Tıbbi müdahalelerden doğan zararlar, gerek özel hukuk gerek ceza hukuku açısından sorumluluğun doğmasına neden olabilir. Hekimin, müdahalesi sırasında kusurlu davranması, meslek kurallarına aykırı hareket etmesi ya da hastanın rızasını almadan işlem yapması çeşitli hukuki ve cezai yaptırımları gündeme getirebilir.
Bu çalışmada tıbbi müdahale kavramı, hukuki dayanakları, geçerlilik koşulları, doktorların (hekimlerin) ve sağlık çalışanlarının hukuki ve cezai sorumluluğu ile tıbbi müdahaleden doğan uyuşmazlıklardaki uygulamalar hakkında genel bilgiler aşağıda aktarılacaktır.
Tıbbi müdahale; bir hastalığın teşhisi, tedavisi veya önlenmesi amacıyla sağlık çalışanları tarafından yapılan işlemlerdir. Bu müdahaleler genellikle hekimler tarafından gerçekleştirilir ve insan vücuduna doğrudan müdahaleyi içerdiğinden hem beden bütünlüğünü hem de kişisel hakları yakından ilgilendirir.
Hukuki bakımdan tıbbi müdahaleler, kişinin rızası ile yapılan ve hukuka uygunluk sebebine dayanan müdahalelerdir. Rıza olmaksızın yapılan her tıbbi işlem, kural olarak “hukuka aykırı” sayılır. Dolayısıyla tıbbi müdahale, hukuka uygunluk şartlarını taşıdığı sürece sorumluluk doğurmaz.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun kabul edilebilmesi için dört temel şartın varlığı aranır:
Tıbbi müdahalenin, tıp eğitimi almış ve ruhsat sahibi bir hekim ya da ilgili sağlık personeli tarafından yapılması gerekir. Aksi takdirde müdahale yetkisiz sayılır ve hem hukuki hem cezai sorumluluk doğar.
Kural olarak her birey kendi bedeni üzerinde tasarruf hakkına sahiptir. Dolayısıyla hekim, hastanın bilgilendirilmiş rızası olmaksızın tıbbi müdahalede bulunamaz. Rızanın geçerli olabilmesi için:
Kapsamlı ve doğru bilgilendirme yapılmış olmalıdır.
Rıza serbestçe verilmiş olmalıdır.
Müdahale öncesinde alınmalıdır.
Her tıbbi müdahale bir tedavi ya da teşhis amacına dayanmalıdır. Kişisel ya da estetik kaygılarla yapılan gereksiz müdahaleler, tıbbi endikasyon taşımadığından hukuka aykırılık teşkil eder.
Müdahalenin tıbbın güncel kurallarına (lege artis) uygun şekilde ve mevzuatta öngörülen sınırlar içinde yapılması gerekir. Tıbbi hata (malpraktis) bu koşulun ihlali halinde ortaya çıkar.
Hekim, tıbbi müdahalesinden dolayı özel hukuk anlamında sorumlu tutulabilir. Bu sorumluluk, genellikle haksız fiil sorumluluğu, sözleşmeye aykırılık sorumluluğu veya vekâletsiz iş görme çerçevesinde değerlendirilir.
Özel hastanelerde ya da muayenehanelerde hekim ile hasta arasında hizmet sözleşmesi kurulur. Bu durumda hekimin sorumluluğu, Borçlar Kanunu kapsamında “sözleşmeye aykırılık” olarak doğar. Hekimin özen borcuna aykırı hareket etmesi halinde, hasta uğradığı zararın tazminini talep edebilir.
Devlet hastanesinde çalışan hekimin yaptığı yanlış müdahale sonucunda ortaya çıkan zarar, kamu hizmeti kapsamında değerlendirilir. Bu durumda doğrudan hekime değil, devlete karşı haksız fiil sorumluluğuna dayanılarak dava açılabilir (Anayasa m.129/5).
Rıza olmaksızın yapılan müdahalelerde vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk söz konusu olabilir. Ancak bu durumda hekimin amacı hastanın hayatını kurtarmak gibi meşru ve zorunlu bir duruma dayanıyorsa, hukuka uygunluk sebebi oluşabilir.
Hukuki sorumluluğun doğabilmesi için hekimin kusurlu davranmış olması gerekir. Kusur;
Tıbbi endikasyon olmadan müdahale,
Bilgilendirme yapmadan rıza alınması,
Steriliteye dikkat edilmemesi gibi davranışlar yoluyla ortaya çıkar.
Zarar gören hasta, uğradığı maddi zararlar (tedavi masrafları, iş gücü kaybı) ve manevi zararlar için tazminat davası açabilir.
Ceza hukuku bakımından tıbbi müdahaleler, beden bütünlüğünü ihlal ettiği için kural olarak Türk Ceza Kanunu (TCK) kapsamında kasten yaralama suçunu oluşturur. Ancak bazı koşulların varlığı halinde bu müdahale hukuka uygun kabul edilerek cezai sorumluluk doğurmaz.
Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluk şartları yerine getirilmemişse, hekim hakkında kasten yaralama suçundan ceza sorumluluğu doğar. Özellikle:
Hastanın rızası yoksa,
Müdahale tıbben gereksizse,
Usulsüz bir yöntem uygulanmışsa
söz konusu müdahale ceza hukuku açısından suç teşkil eder.
Hekimin dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal etmesi sonucu hastaya zarar vermesi halinde taksirle yaralama suçu gündeme gelir. Örneğin:
Yanlış ilaç verilmesi,
Ameliyat sırasında hata yapılması
gibi durumlar bu kapsamda değerlendirilir.
Hekimin ihmal veya dikkatsizliği nedeniyle hastanın ölümü halinde, taksirle ölüme sebebiyet verme suçu oluşur. Bu durumda cezanın alt sınırı 2 yıldan başlar ve koşullara göre artabilir.
Görevi kötüye kullanma (TCK m.257)
Resmi belgede sahtecilik (TCK m.204)
Görevi ihmal
özellikle kamu hastanelerinde çalışan sağlık personelinin bazı eylemleri bu suçları doğurabilir.
Hekim, müdahaleye başlamadan önce hastayı:
Müdahalenin amacı ve şekli,
Riskler ve komplikasyonlar,
Alternatif yöntemler
konusunda açık bir şekilde bilgilendirmelidir.
Geçerli bir rıza için:
Rızanın bilinçli ve serbest olması gerekir.
Bilgilendirme açık ve anlaşılır olmalıdır.
Yazılı olarak alınması tercih edilir.
Hasta sadece bilgilendirildiği müdahaleye rıza göstermiş sayılır. Müdahalenin sınırlarını aşmak, cezai ve hukuki sorumluluk doğurur.
Türk Medeni Kanunu (m.24) ve Hasta Hakları Yönetmeliği, hayati tehlike durumlarında hastanın rızasının aranmayabileceğini düzenlemiştir. Hekim bu gibi acil hallerde, hastanın menfaatine uygun olanı yapmakla yükümlüdür.
Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, hekimin sorumluluğunu değerlendirirken aşağıdaki kriterleri esas alır:
Hekimlik mesleğinin gerektirdiği özeni gösterip göstermediği
Müdahalenin tıbbi gereklilik taşıyıp taşımadığı
Bilgilendirme ve rıza süreçlerinin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı
Tıbbi müdahale süreçlerinde tıp etiği ile hukuk arasında hassas bir denge kurulması gereklidir. Özellikle hekimin özen borcu, bilgilendirme yükümlülüğü ve meslek kurallarına uyumu sağlık hukukunun temelini oluşturur.
Hasta hakları, Anayasa ve Hasta Hakları Yönetmeliği ile güvence altına alınmıştır. Hekimlerin bu düzenlemelere uymamaları, hem mesleki disiplin hem de adli sorumluluk anlamında sonuç doğurur.
Kamu personeli olan hekimler hakkında doğrudan değil, ancak kurumlarına karşı tazminat davası açılabilir. Bu kapsamda idare mahkemelerinde tam yargı davası yoluna başvurulabilir.
Tıbbi müdahaleden doğan hukuki ve cezai sorumluluk, hem hasta hem hekim açısından büyük önem taşır. Tıbbi müdahalenin meşruiyeti, sadece tıbbi gerekliliğe değil, aynı zamanda hukuka, etik kurallara ve hasta haklarına uygunlukla mümkün olur. Bu bağlamda hekimin bilgilendirme, özen, sadakat ve sır saklama yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmesi, hasta açısından da hak arama yollarını doğru kullanması gerekmektedir. Sağlık hizmetinin kalitesi ve toplumun adalet duygusunun sağlanması açısından bu sorumluluk alanının gerek hukuk teorisi gerekse uygulaması bakımından sürekli gelişim göstermesi zorunludur.